6 Temmuz 2010 Salı

değişiklikler.. (6temmuzikibin10)

Hayatım boyunca sevdim bişeyleri değistirmeyi, yeni yeni kıpırtılar katmayı kendime..
ama bu sefer öyle değil bu değisiklik farklı.. bu sefer bende değişiğim..

Köklü değişimim yolunda ilerlediğim şu günlerde değistirmek zorunda olduklarım var.
ilk basta.. evim.. semtim.. yatağım.. dolabım.. düzenim.. bide bu değişim sürecimde yanımda olanlar var olmayanlarında olduğu gibi.. (işte bu biraz derin mevzu) arada yaşadığım günlerim var, umutlarım elimde, hayallerim görüntülerimde..
düşünce düşünce düşünce enine boyuna düşünce.. ağır mı geldi ne :)
yapmam bu kadar aslındaa, sadece incelerim çok üstünde durmadan çok düşünmeden..
Ben gözlemi seviyorum düşünmeyi değil.. insanları , tepkileri, gereklileri, gereksizleri, hayvanları.. denizi.. güneşi.. biraz hazırcılık sanırım ama seçiyorum içinden neyi alırım neyi almam diye, hayat formüllerime katıyorum sonra bazılarını, katıyorumki her defasında onları kullanarak sıyrılıyorum karmaşadan.. Birileri yaşıyor ben öğreniyorum..
Düşünmek her zaman doğruya getirmiyor insana kendi kendine buldukların her defasında doğru olmayabiliyor hele bide anlatmamayı seçiyorsan bir başkasına işte o fenaa.. kısır döngüye girdin demektir..
Dedim ya değişiğim bu aralar cünkü gözlemden çok düsündüğüm zamanlardayım ve bazen cebimdeki ezberler yetmiyor..
Şimdi bekliyorum hayat bana bildiği gibi gelsin diye... (bu sefer üç nokta)

18 Haziran 2010 Cuma

"Her şeye rağmen şanslıyız..

Çok beğendiğim, okuduğumda bile orda olduğumu hissettiren bir yazı.. şiddetlee tavsiye edilir :)

Mevsimlerden bahardı, yaz kapıda. Sıcak-serin bir mayıs gecesi, İstanbul sokaklarında bilmemkaçıncı kez kaybolduğumda, karşıma çıkan salaş meyhanenin kapısında "Ahırkapı Balıkçısı" yazıyordu.

Dün gibi hatırlıyorum. Beş, bilemediniz altı masa vardı sokakta. Vakit geçti, biri boştu oturdum. Meyhanenin içine baktım. Dört beş masa daha. Lakerda, beyaz peynir ve bir iki mezenin sergilendiği dolap. Hepsi bu. Ha bir de yanda bir kapı. Orada bir usta, hem balık pişiriyor, hem meze hazırlıyor, hem bulaşık yıkıyor adamcağız.

"Ahırkapı Balıkçısı"nın sahibi, garsonu ve "halkla ilişkiler uzmanı" 60 yaşlarında biri. İlk bakışta "kimbilir kaç tanker rakı içmiştir bugüne kadar", ikinci bakışta da "kimbilir kaç tanker rakı içirtti bugüne kadar" diye düşündüren biri. Son derece nazik, son derece iyi niyetli. Roma takviminde içinde "R" harfi olmayan aylarda balık yenmez (mayıstan ağustos sonuna kadar) kuralının, küçük olta balıkları için geçerli olmadığına inandığımdan istavritte karar kıldım.

Muhteşem bir lakerda, beyaz peynir ve çoban salatayla donatılan masamda demlenmeye başladım. Tam yanımda bir çift oturmuş. Kadın sürekli işinden bahsediyor. Erkek tahammül ediyor. Aralarında pek de masum olmayan bakışlar gecikmiyor. Hangi renk gözden çıkarsa çıksın o kaçamak, o eşssiz bakışlar. Arka masada kalabalık bir grup. Yarısı yabancı. Herhalde muhhabet erken başlamış olsa gerek ki, İngilizce'nin yavaş yavaş eksildiğini algılıyor kulaklarım. Türkler aralarında şakalaşıyor. Kadın kahkahaları yükseliyor.

Önümdeki masada da orta yaşlarda üç erkek. Hoş sohbet, içiyorlar.

Karşımda bir bakkal dükkanı. Kimbilir kaç saat sokakta oynamaktan yorulmuş çocuklar meşrubatın tadını çıkarıyorlar gül.erek.

Gökyüzünde yıldız savaşı mı vardı ne? Meyhanedeki kasetçalardan Zeki Müren'in sesi geliyordu: İnleyen nağmeler, ruhumu sardı...

O ortamda tek başına oturan biri için cep telefonu vazgeçilmez bir icat. Ancak, dikkatli olmakta da yarar var. Çünkü, parmaklar bazen daha sonra pişman olabileceği bir numarayı çevirebiliyor. En iyisi, en sağlamı benden fazla İstanbul aşığı ablam Eli'yi aramaktı. Koskoca bir yıl içinde topladıklarını, her yıl eylül ayında 15 gün içinde İstanbul'da harcayan Eli'yi:

- Abla her şeyi bırakıp gel ya buraya.

- Afiyet olsun sana. Üç ay sonra oradayım.

Nar gibi kızarmış beş-altı istavritin olduğu tabak geldiğinde, keyfim hani derler ya çakırdı.

Önümdeki masada oturan üç erkek hesabı istediklerinde, meyhanenin sahibi-garsonu-halkla ilişkiler uzmanı şöyle bir baktı yenenlere içilenlere ve "100 lira yeter" dedi. Onca yıldır Atina'da yaşıyorum, onca yer gezdim böyle hesap işi görmedim. Çok hoşuma gitti.

Vakit geceyarısına yaklaşıyordu. Yan masadaki çift susmuş, sadece gözleriyle konuşuyordu. Yabancıların olduğu grup uykuya gitmişti. Bakkal kepenkleri indiriyordu. Gökyüzünde yıldızlar birbirlerine nispet yapıyordu.

- Hesabı rica edebilir miyim?

- 40 lira yeterli.

Taksiye binip bu güzelliğe son verecek kadar acımasız değilim. Sokaklara daldım yine. Önünde lüks arabaların beklediği bir başka balıkçı meyhanesinin (Giritli) önünden geçtim. Birkaç metre mesafe sadece ve iki ayrı dünya.

Türkiye'nin gündemini yakından takip etiğime inanıyorum. Evet, sorunlar çok. İnsanların çektiği sıkıntıları da biliyorum. İstanbul'dan ibaret olmadığının da bilincindeyim Türkiye'nin.

Ancak her şeye rağmen, insan ilişkilerinin dimdik ayakta durduğu, duyguların hálá çok değer taşıdığı, renk cümbüşü bir ülkede yaşadığınızdan, inanın çok ama çok şanslısınız.

Yorgo KIRBAKİ....

5 Haziran 2010 Cumartesi

alışılmışlıklardan vazgeçmek..

İşyerinde; masam, bilgisayarım, çekmecelerim, Elifimle 98E maceralarımız, seyidoğlunun her sabah bana börek vermeme kavgası sonrasında mükemmel kahvaltısı, Gülsever ablanın saat başı getirdiği yeşil çayım, Doğanın hediyesi bardağım, Ayşenimin aynasındaa makyaj yapmalarım, Ömerin gelmesini bahane bilip kahve mutluluğum, mesai isyanlarım..
Evde; sarayla ikea faciamız sonucunda alınan eşyalarım, çok severek kız başımıza kurduğumuz dolabım, yaratıcılığımın aynası "imac"im, fazlasıyla ayrılması zor olan rahat mı rahat, hayat maximumdaa hareketiyle yatış denemeleri yaptığım yatağım, minik yuvarlak halılarım, kapı yapmaya çalıstığım bölme perdem :), odamın asil kadını "Marilyn Monroe", minicik balkonum, duvarımdaki sevdiklerimin güzel yüzlü fotoğrafları, salondaki denge denemeleri yaptığım 3lü koltuk, çekirdek çöplerine maruz kalan masamız, yanıyım mı söneyim mi diye düşünen lambamız, boş alkol şişelerimiz, devamlı arıza cıkarıp buz gibi suyla duş almamıza sebep olan doğalgazımız, telefon cekmiyip buz gibi havalarda bile pencerede konusmak zorunda kaldığımız, bi türlü perde alamadığımız, temizlik kavgaları yaptığımız, bol pilav-tavuk-kısır yediğimiz evimiz..
Balkonumun altında mart ayından nasibini alamamış ağıt yakan piskopat kedi, kapı önündeki kulagı kırık beni işe uğurlayan köpek, kafamda havluyla gittiğim kuaförüm, bu yılın dileklerine şahit olmuş bahçedeki gül ağaçları, minenin para bulma savasındaki cardaktaki isyanımız..
Gülmelerimiz, ağlamalarımız, tartışmalarımız, paylaşımlarımız bunlar hep devam edicek ama yerler ve mekanlar değismiş olucak bi yere alışmak, orda yaşamak, eşlayara anlam yüklemek, kafamdaa kalan görüntüye dönüp bakıp özlemek, özlemek, bi daha herşeyi herkesi özlemek..
Kopmak zorunda olmak büyümekmiş....

4 Haziran 2010 Cuma

El secreta de la felicidad es ser Egoista..

tam 1 sene oldu bu kararı alalı, artık gitmem gerekiyor kararını..
seneler öncesine dayalı aslında bu istek ama içimdeki kişi o kadar güçlü olamadı yada bencil olup kendi isteğine doğru yürümeyi başaramadı.. hayatındaki kişiler için hayalini erteledi hatta bi ara artık hiçbir zaman gerçekletiremiyceğini bile düsündü..

Ama şimdi 1 senelik bi zamandan vede hazırlıktan sonra yavaş yavaş yaklaşıyorum hayalime.. Yeteri kadar bencil ve güçlüyüm.. Bu hayat sadece benim vede benim istediğim şekildee şekillenicek bunu biliyorum.. Bazen iyi olucak bazen kötü ama tamamen benim terichim olucak..
Bütün ezberlerimi unutup yeni ezlerlere doğru gidiyorum..
Mutluluğun sırrı bencilliktir arkadaşlar :)
El secreta de la felicidad es ser Egoista..

4haziran ikibin10

Bişey var beni huzursuz eden..
Biliyorum aslında neyin ne kadar beni üzüceğini, kırıcağını, sinirlendirdiğini..
Bazen artık güçlü olmak istemiyorum ara vermek istiyorum hayatın bana verdiği bütün görevlere, sonra geliyorum kendime yaşananları, hayalkırıklıklarımı 3-5 sene öncesine gidip o karedeki kendime bakıyorum, o görüntüyü görüp anında geliyorum kendime hemen alıyorum yerden zırhımı geçiriyorum tekrar üstüme..
Bide ağlamalarım var tabi ansızın gelen, kendim dahil kimsenin farkına bile varmadığı ağlamalar, gizliden gelen 3 damla.. ama sadece 3..
Sıkıntılı, düsünceli, tartmalı, bölmeli, çıkartmalı bi dönem bu benim için.. Sanırım hepsini birden yapıyo oluşum ağır geliyo ama alışıyorum..

işte ben tam buyum :)

Denizi benim kadar seven az insan tanıyorum..Bir tencere bitirebilecegim tek yemek taze fasülye..sabah müzikle uyanmayi seviyorum..kirmizi ojeyi yeni sevmeye basladim..çardakta yapilan aile yemeklerini hiçbir plan bozamaz..ilk zamanlar arabanin dikiz aynalari ne kadar gereksiz diye düsünüyordum..elimde salçali ekmek, belimde sapan, erkek çocugu gibi büyüdüm..bütün agaçlardan düstüm..bazen cok fazla dengesizlik yapabiliyorum..birgun kristal elmayi alicam.. tasarim yaparken konusmam diger zamanlar susmam..sıkı 80'ler arsivi sahibiyim..bir oltada 4 igne dolu balik cekiyorum..pilavi super yaparim.. sıkısınca iyi yalan atarim..uzun gelen mailleri silerim ama cabuk insan silemiyorum..cok cabuk agliyorum..elmayi isirmamdaki cikan sesle bir insani uyandirabilirim..adrenalin delisiyim..eski ti-shirtlerimi kesmeye bayliyorum..kahvalti en sevdigim ögün..3 yasımda 1 kutu ilaç içtim..2 yasimi cok rahat hatirlayabiliyorum.. anneannemle 'cesur ve güzeli' izleyerek büyüdüm..köpek en sevdigim hayvan..cok erken uyuyorum..cok cabuk karar veriyorum..bisiklette ciglik atarken askeri dodge'a çarpildim..5 yasimda süper yüzmeyi ögrendim..çamurun içerisinden balik yemi için kurt cikaran tek kızım..düsene cok gülerim..kirmizi et sevmem..arkadaslarimla oldugum zaman saate hiç bakmam..artik G5'ten baska makina kullanmam..sabah erken kalkarim..beklemek beni çok sinirlendirir..bahar en sevdigim mevsim..her aksam balik yiyebilirim..bütün sporlari yapabilecek potansiyele sahibim..çanakkaleyi seviyorum..istanbulda yasamaya bi türlü cesaret edemiyorum..uzun telefon konusmalari beni cok sıkar..gerektigi zaman ukala olabiliyorum..vapurda insanlari izlemeyi cok severim..iyi taklit yaparim..daha önceki hayatimda yunanistanda yasiyordum..iyi tasarim yapanlari kiskaniyorum..patron pisikolojisi tek anlamadigim seydir..koktugum halde altinyolda 160 yaparim:)..babasinin kizi, dayisinin yegeni, annanesinin bi tanecik torunuyum..
iyimiyim kötümüyüm bilmiyorum...